Salinger hakında 2013 yılında hazırlanan belgeseli izlerken dikkatimi çeken önemli bir detaydan bahsedeceğim. Sıkı durun. Jerome David Salinger, hayatına aldığı kadınları hep aynı tarzda sevmiş meğer. Onları genellikle inziva halinde yaşadığı eve götürüp önce biraz mısır patlatmış, sevdiği eski filmleri izletmiş ve kocaman salonda tv'de çalan şarkıyla dansa kaldırıp uzun uzun dans etmiş onlarla. Fakat kendisine haz, ilham, hatta çocuk vermiş olmalarına rağmen neredeyse hiçbir kadın yazı tutkusunun önüne geçememiş. Belgeselde zamanında Salinger'la ilişkisi olan ve hala hayatta kalmayı başaran kadınlar (acımasız bir ifade oldu kabul ediyorum) konuşuyorlar. Onları sırasıyla dinlerken bu benzerlik fazlasıyla göze çarpıyor.
J. D. Salinger, iyi bir asker, iyi bir yazardı. Mutlaka bir kez delice sevmişti. Fakat ben onun bir türlü doğru kişiyi bulamadığına inanıyorum. Çünkü önüne çıkan her kadında neredeyse aynı taktiği uygulamış. Yani hayatına aldığı insan sayısı kadar kendini tekrarlamış. Ve başta eşsiz, özgün, müstesna olan sevme tarzı, zamanla kocaman, üzücü bir klişe halini almış.
Salinger'ın klişesi, aslında bir çoğumuzun klişesi. Doğru kişiyi bulamayan herkesin klişesi.