26 Mart 2022 Cumartesi

Burhan "ızdırap" kelimesini kendi kendine yavaş sesle birkaç kere tekrarladı, sonra Fransızca "la souffrance" dedi, içini çekti.

- Bir zamanlar bu mevzû beni çok meşgul etti. Garp memleketlerinde tanıdığım münevver insanlar arasında bir anket yaptım. Muhtelif milletlerden şahsiyetlere şu suali sordum: Hayatınızda şiddetli bir hicrâna zebun olunca ne yaparsınız?

Alman, teknik bir cevap verdi: Hicrânı eskitirim, düşüne düşüne yıpratır, öldürürüm.

Fransız, zehire karşılık panzehir, dedi. Hicranım nisbetinde zevk ve saadet ararım. Her saniyeden lezzet ve tatlılık toplarım.

İngiliz dedi ki: Seyahate çıkarım, bir fen heyetine katılırım, mesela Tibet'e giderim.

Kabarık saçlı, ateşli bir Mısırlı: O hicrana sebep olanı gebertirim, dedi.

Hintli, tasavvufa saptı: Büyük ızdırap, büyük insanların nasibidir. Beşeri elemlerle ruh, tekrar tekrar dağlandıktan sonra Allah'ı özler, arar ve bulur.

Japon, gözlerinin daracık yırtmacından, müstehzi mi ciddi mi pek anlaşılmayan bir bakışla beni süzdü, dedi ki: İnsanın ruhu azgın ihtiraslara tepişme meydanı değildir. Ruh temiz ve serin kalmalıdır. Yüksek insan fazla bir ızdırap duyamaz. Müzmin hicranlar gayri ahlakidir, iptidai, barbar ruhların nişanesidir.

Necdet sordu:

- Bu fikirlerin hangisini doğru buldunuz?

-Nokta-i nazar meselesi... Hepsi doğru. Japon'un cevabı en ziyade hoşuma gitti.

- Ya Türk? Bir Türk'e sormadınız mı?

-Sormaya ne hacet? Kendim Türk'üm. Ben de bu ızdırap mevzunu ölçtüm, biçtim ve dedim ki: Büyük ıztırap kaderin bize gösterdiği itibarın miyârıdır.


Kadıköyü'nün Romanı - Safiye Erol