Kafkasya...
Dağların insanlara, insanların dağlara benzereyerek yaşadığı o puslu coğrafya. Asırlar evvel büyük büyük dedelerimin sürülerek arkalarında bıraktıkları çok hazin, çok parçalı harita. Bir sesle yeniden, tüm ölülerimizin hafızası dirildi. Bir sesle hep zirvesinde yakardığım o dağ sanki içini çekti. Bir taş koptu ve taşın yüreğindeki uğultu kesildi. Hamlet Gonaşvili, Tiflis'e yakın bir köyde 1928'in bir Haziran gününde dünyaya geldi.
Sesini yüzünden yüzünü coşkuyla karışık bir hüzünden ayırmak mümkün değil Hamlet'in. Tabiat kimi insanın çehresinde böyle görkemle yaşıyor işte. Sonra hikayesine katıyor onu. Evet, o, sadece kılıçla savaşmayı tercih etmeyen uzak atalarının vasiyeti bildiği, kutsallığını yüzyılların derinliklerinden gelen bir sır gibi büyük titizlikle koruduğu türkü hazinesine sadakatle hizmet etmiş bir ozan.
Ustalıkla renklendirdiği, zenginleştirip süslediği eşsiz sesi, şâirane ve sırlı titreyişlerle dolu. İlhamla söylenen şarkılarının, ezgilerinin her biri, dinleyen üzerinde büyük bir tesir bırakıyor. Bir Gürcü bu sesle kahramanca ürperiyor, bir başkası kederle, bir öteki görkemle...
Dostlarının anlattığına göre şarkı söylemediği zamanlarda sadece nefes çalışır, bir sesi tek ya da yarım soluğa sığdırmaya uğraşırmış. Göğsüne bulutları, meltemi ve fırtınayı göğün tüm kaprisini sığdırabilmek için sanki...
Evlendiğinde Hamlet 44 eşi 39 yaşındadır. İkisi de gerçek aşkı aramış ve uzun süren o arayışın sonunda bulmuşlardır birbirlerini. Bir yaş günü partisinde bahçeye kurulan uzun tahta masanın üzerinde asılı ampuller havanın kararmasıyla bir anda yanınca ikisinin de gözleri kamaşmış. Fakat Hamlet uzatıp eliyle perdelemiş bir lambayı ve gelecekte eşi olacak kadının gözlerinin içine bakarken, ışık seni rahatsız etmiyor ya? diye sormuş. Kadın, ışığı perdeleyen bir avcun gerisinden Hamlet'in bakışlarıyla buluşmuş. Sevginin ilk kıvılcımı bir lambanın gölgesinde düşmüş içlerine.
Ağaçlara ve yapraklara hayrandır Hamlet. Bir koroyla beraber yurt dışı turnelerine gittikleri vakit nerede güzel yemişli bir ağaç görse, çakısıyla ince bir dal koparır ucunu ıslak bir peçeteyle sarıp sarmalar, memleketine getirir. Benim yurdumun dağlarında niçin yetişmesin bu ağaçlar, diye düşünür. Doğduğu köyde, evlerinin bahçesine diktiği dut ağacı öyle çok büyür ki komşu kendi camını gölgeleyen bu dut ağacından nefret etmeye başlar. Söylenir durur, gün gün. Hamlet, bir turne dönüşü doğrudan köyüne gider ve annesinden işitir komşunun şikayetini. Uzayan dalları budamak için tırmanır kendi elleriyle diktiği ağacın dalına. Fakat ölüm bu ya, olgun bir meyve gibi silkeler onu daldan. Düşer ve ölür oracıkta, henüz 57 yaşında.
"Madem böyle körpe idin
neden seni fark etmedim, ey menekşe?
çünkü sevgi için
yüreğimi açmamıştım henüz
şimdi başka bir bahçıvan buldum,
şefkatle beni uyandırdı,
tatlı dille bana fısıldadı,
beni kucağında salladı."