Benim aşk tohumum, yeşermek için tutuşan idrâk toprağına, kalbi akla düğümleyen bir elin maharetiyle serpildi. Benim aşk tohumum, ilkin boşluklarıma, yokluklarıma kast eden bir varlık eliydi. Tutup önce eksiklerimi kavradı, bana bir dil öğretti. Benim yarımımla bir başkasının yarımını değil, tam olanı bir başka tam olanla karşılayabilen bir kalp meşrebi tâlim ettirdi. Benim aşk tohumum, yarılıp çatlamak için, ruhların ahitleştiği ilk meclisten bugüne dek hasretle beni bekledi.
Aşk tohumum, hiçbir zerrenin erişemeyeceği o kuytuda bir damla zaferan mürekkebi gibi belirdi. Gözlerimin içinde, bir kan damlası gibi kıpkızıl ve aydınlık ışıdı, öylece billurlaştı. Gözlerimin içini dilsiz bıraktı, dilimi mühürledi, avuçlarımı yalnız onun duacısı olacağım zamanlar için oyup boş bıraktı.
Onunla dolmaya başladığım an, beni bomboş bıraktı. Bir uykuda, bir düşte beni kendinden çekip ayırdı. Beni yüzünün, beni sesinin yokluğunda sınadı. O, yokluğunda var oldu. Beni acıdan sarhoş, sevinçten budala yaptı. Her ikisinden sonra bir bilge, bilgeden sonra bir hiç, hiçlikten sonra var kıldı. Neyim varsa eksilte eksilte çoğalttı.
Şimdi, yazan bu el, onun şevkiyle yazmaktadır. Şimdi serpilen ne varsa sözcük sözcük, hepsi onun ikramıyladır. Döktüğüm her gözyaşı, onu sulayan bulutun yağmuruyladır.