Süpürgeler, her kış olduğu gibi, kapıları kardan açılmayan evlerin yardımına koşmak için yola düşmüşlerdi. Uysallıkla kendilerini ev sahiplerine (bazen yaşlı bir kadın, genç bir kız ya da kırklı yaşlarda tecrübeli bir uşak olabiliyordu) teslim edecekler, kürekle yığın yığın kazınan kardan geriye kalanları tatlı, tanıdık bir senfoni eşliğinde süpüreceklerdi. En önde yürüyen küçük süpürge ilk kez çıkıyordu bu göreve. Kar acemisiydi. Şimdiye dek, doğup biçildiği, derilip toplandığı yerde yalnızca yaz avlularını süpürmüş, bazen güz yapraklarıyla oynaşmış, bazen de korkutmak bahanesiyle amansız kedilere ya da tez canlı sansarlara fırlatılmıştı. Karda yürümek hepsinden çok daha güç bir tecrübeydi. Varacakları yere gidene dek kendi aralarında, çok çok eskiden atalarının iyi ya da kötü yürekli cadılara, büyücülere nasıl yoldaşlık ettiklerine dair hikayeler anlatırlar, Ulu Tanrı'nın inayetiyle yeniden sıradan insanların hizmetine girdiklerinden hoşnut olarak birbirlerine uçma özlemini asla ama asla hatırlatmazlardı. Eskiler, hakikat çocukların ağzından konuşur derler. Küçük süpürge yolculuğun orta yerinde durup gökyüzüne bakarak ansızın şöyle deyiverdi:
"Bir zamanlar kırlar, korular, dağlar ve dereler üzerinde dolaşabiliyorken, şimdi yalnız yeryüzünde yaşamak ve saçımızı süpürge etmek size de biraz can sıkıcı gelmiyor mu?"
Topluluğun en büyük süpürgesi, onu başından tutup şöyle bir çekiştirdi. Bir ikazdı bu. Öteki süpürgeler tebessüm ettiler ve onu hiç duymamış gibi yaptılar ama her seferinde gökyüzüne kaçamak bakışlar atmayı sürdürdüler. Nihayet varacakları köy, köydeki hanelerin nazlanarak tüten bacaları yavaş yavaş bembeyaz ufukta belirmeye başlıyordu. Küçük süpürge ilk kez gördüğü bu manzara karşısında büyülenmişti. Pencerelerin gerisinde sayısız uykulu yüz sabırla onların gelmesini bekliyordu. Ne güzel bir karşılanma, dedi içinden. Bu sonsuz beyazlıkta bir an kendini bulutların üzerinde uçuyormuş gibi hissetti. Yüreği doldu, sapları gevşedi ve arkasına dönüp heyecanla bağırdı:
"Uçabiliyorum!"
- Dürdane İsra Çınar
"Bir zamanlar kırlar, korular, dağlar ve dereler üzerinde dolaşabiliyorken, şimdi yalnız yeryüzünde yaşamak ve saçımızı süpürge etmek size de biraz can sıkıcı gelmiyor mu?"
Topluluğun en büyük süpürgesi, onu başından tutup şöyle bir çekiştirdi. Bir ikazdı bu. Öteki süpürgeler tebessüm ettiler ve onu hiç duymamış gibi yaptılar ama her seferinde gökyüzüne kaçamak bakışlar atmayı sürdürdüler. Nihayet varacakları köy, köydeki hanelerin nazlanarak tüten bacaları yavaş yavaş bembeyaz ufukta belirmeye başlıyordu. Küçük süpürge ilk kez gördüğü bu manzara karşısında büyülenmişti. Pencerelerin gerisinde sayısız uykulu yüz sabırla onların gelmesini bekliyordu. Ne güzel bir karşılanma, dedi içinden. Bu sonsuz beyazlıkta bir an kendini bulutların üzerinde uçuyormuş gibi hissetti. Yüreği doldu, sapları gevşedi ve arkasına dönüp heyecanla bağırdı:
"Uçabiliyorum!"
- Dürdane İsra Çınar
Hiroshi Hamaya, "Snow counrty children going to a New Year's event, covered in straw capes to protect them from the weather", Niigata, 1956