26 Nisan 2019 Cuma



"The closing door
The end of people
His likes no more
Go tell it in the steeple
The river runs
Out of fever
Just like a drum
With no meter
The closing door
The blue eyed raven
You'll send no more
Above the congregation
Like Noah's dove
Where there's burden
Above the mighty flood
Won't be returning
To the closing door"

23 Nisan 2019 Salı

Olabilirliğe koşarız. Kolaylıkla söyleyebileceğimiz her söz zaten yanı başımızdadır. Bildiğimiz yerden konuşmanın cennetini yanlış anlaşılmalarla, mecazlarla dolu dünyanın cehennemine tercih etsek bile hâlâ ateşin ve gölge oyunlarının büyüsündeyiz.

20 Nisan 2019 Cumartesi

Çirkinlik ne bir yüzde, ne eksik bir uzuvda, ne dünyanın kendisinde. Çirkinlik, kelimelerimizde. Onları kullanış biçimimizde. Yürek kötülüğüyle sarf ettiğimiz sözlerde.

İtiraf etmeliyim yeryüzünde kendimi en çok kötü/çirkin bir söz karşısında savunmasız hissediyorum. Sözcüklerle aram insanlarla olduğundan çok daha iyidir üstelik. Ama kötü bir söze karşılık gelebilecek o üç beş harfi asla asla asla bir araya getiremiyorum.

David Lynch'in The Elephant Man filminde kalabalığın fil adamla yüz yüze geldiği bir sahne vardır. Herkes o "çirkinlik" karşısında çılgına döner. Her biri kendi tarzında tepki verir çirkinlik zannettikleri şeye. Sadece Anthony Hopkins (Dr. Frederick Treves) ötekilerden farklı bir tepki vermiştir fil adam John Merrick'e. Merhamet mi, korku mu, hayret yoksa dehşet mi, bunu pek kestiremiyorsunuz. Hopkins öylece donup kalmıştır. Gözleri dolu dolu, ağzı aralanmış bir halde. O da bir çeşit "çirkinlik"le karşı karşıya olduğunun farkındadır aslında. Fakat  yüzünün aldığı o hal, içinde her ne barındırıyorsa, benim için fazla tanıdık. Filmdeki gibi sözde bir çirkinlikle değil, bahsettiğim gerçek çirkinlikle yüz yüze geldiğimde, yüzümün aldığı ifade neredeyse aynısı oluyor. 


7 Nisan 2019 Pazar

İyiyi tayin edilebileceğini hatta onu tekelinde bulundurabileceğini sananlar, aklanmışları, tövbekarları, manzarayı biraz lekeli bir cepheden görenleri, kötülüğe yenilmiş olsalar bile yeniden kendi saffetini sürdürmeye yönelenleri iyiden saymazlar. Öte yandan yutup sindiremedikleri, yok sayamadıkları için de huzursuzdurlar. ("İyi, bir bakıma rahatsız edicidir.")

Çağının buhranıyla ya da kötülüğün yarattığı dehşetle sinip silikleşecek, inisiyatif alamayacak derecede güçten düşecek kişi için en büyük felaket susması/susturulması değil dilini değiştirmesi olurdu herhalde. İyilikle muamele etmeyi tercih eden aynı zamanda gülünç düşmeyi göze almış demektir. Gülünçlük, tercih ettiği dilin (iyiliğin) değişmezliğinden (mutlak oluşundan) kaynaklanır. Kararlılıkla çevrilen öteki yanak, hiçliğin şiddetine karşı dikilip duran müşfik bir direnç.

Gülünç düşmek, aciz görünmek pahasına onu kendi saffetini sürdürmekte gayretli kılacak şey tam da bu dildeki ısrarı olacak.


Ingrid Bergman, Dr. Jekyll and Mr. Hyde (Directed by Victor Fleming 1941)