Tek başına arzu duyabilmek sahiden mümkün mü?
İnsan, onu ayartan bir şeytan ya da onu yaratıcının çağrısına yönelten ayetler olmaksızın arzu duyamaz gibidir. Tanrısız bir dünyada ise kendisini arzulayan biri olmadan ötekini bilemez ya da ötekini arzulamadan kendisinin hakikatine varamaz sanki. Kadim bir gerçek; dünya arzular dünyası. Keşişler, dervişler, çileciler, istememeyi isteyenler bile kaçamaz bundan. Ermiş Antonius, isteklerinin kölesi olmak korkusuyla Mısır çölüne dek kaçar ama bir türlü uyanamaz istemenin rüyasından.
Arzunun kendiliğinden olmayışına içten içe öfkeleniriz çünkü maymunlardan üstün olduğumuzun bilincindeyizdir. İstemeyi bırakabilecek kadar mağrur ve müstağni olduğumuzu düşünmek rahatlatır bizi. Romantikler, arzularının özerkliğine methiyeler dizerek yatıştırırlar öfkelerini. Bize göre sahte sahtedir ve taklit edilen ile mukallit kolaylıkla ayırt edilir. Gerçekten öyle midir? Halbuki istek de aynı derecede taklit edilebilirdir. Çeşidi, derecesi, yüce, vasat ya da bayağı oluşu dışında mutlak ve vazgeçilmezdir. Şeylerin bir oluş halinde olmasını isteyen o aşkınlıkta bize kendini biteviye dayatmaktadır.
The Temptation of St. Anthony - Salvador Dali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder