Bir avuç su, bir dolu yaşam... Ama nereden gelir bu yaşantılar? Toprağı kazdım ve bir küçük gölet kurdum. Tıpkı, bir haritada gerçeğinden daha küçük görünen göller gibi, benim göletim de gökyüzünü anlatan küçük bir su parçası. Bazen tutkulu mavi, bazen düşünceli gri ve geceleri yalnız ışıltısıyla fark edilen bataklık karası.
Bir balık yetiştirebilirim orada. Böyle düşündüm. Her suda mutlaka bir canlı yaşar. Yaşasın o halde. Kendiliğinden var olsun. Kendiliğinden balık. Bekleyişimin yedinci senesinde bu yıllığı tuttum.
Kendiliğinden Balık 'ın yedi senelik güncesi.
2. Sene: Göl, yosunlandı. Yaşam başka türlü başladı. Duran her şeyin içinden yükselen yeşil, koyulaştı, koyulaştı. Saçaklarına başka balıklar gizlendi. Nereden geldi bu balıklar? Ördekler, karabataklar düşlemekten sıkıldı, perdeli ayaklarıyla gölün şeffaf yüzünü yaraladılar.
3. Sene: Göl, bulandı. Ölüm başka türlü geldi. Bir kuğu, apak boynunu büküp uzandı göle. Başı suyun içinde, gövdesi su yüzünde öylece kalakaldı. Gölün ilk kez kıyıdan haberi oldu. Kuğuyu kıyının kucağına bıraktı. Balıklarda bir telaş başladı. Bir akbaba gölgesi belirdi gölün bulanmış çehresinde. Göl, gözlerini yumdu tüm bu olan bitene. Balıklar kuğudan kalanlarla bir şölen başlattılar.
4. Sene: Göl, karardı. Gece başka türlü yaklaştı. Gökten inmedi, dipten yükseldi ve gölün yüreğine yerleşti. Dışarıda bir yaşam mı vardı? Kıyıdan ne haber getirdi kayıklar? Sazlıkların diplerinde su yılanları, çocukların pembe ayaklarına dolandı, korkuttular onları. Gelmezler bir daha, gelmeyecekler. Göl, kuğularını yitirdiği gibi yitirdi çocukları.
5. Sene: Göl, buz tuttu. Kış, tıpkı bir ateş gibi sıçradı göle, bir kıvılcım gibi tutuştu kristaller, boydan boya sardılar gölün yüzünü. Kıyıda her şey çekip gitti, yerine beyaz yükseltiler bıraktılar. Çamlar, bir süreliğine terk edilen evlerde, üstlerine beyaz çarşaf çekilmiş eşyalardan farksızdılar. Birden, bir çocuk belirdi beyaz yükseltiler arasından. Göle yaklaştı, çantasını onun soğuk yanağına dayadı. Bir çift kırmızı pabuç çıkardı ve giydi. Gölün üstünde kayarak ilerledi, yavaş ve temkinli. Gölün içi gıdıklandı, soğuk yüzü seyirdi, titredi. Çocuk, korktu gölden yükselen çıtırtılardan. Ama durmadı, başladı kaymaya. Gölün yüzüne çizikler bırakarak döndü döndü döndü... Gölgesi gölün içinde belirdi, onunla beraber kıvrıldı, sıçradı, durdu. Gölün karşısından bir bekçi düdüğü duyuldu. Çocuk, pabuçlarını çantasına koydu, geldiği beyazlıkların arasına karıştı. Gölün yüzünde, yalnızlıktan derin yarıklar oluştu.
6. Sene: Göl, unuttu. Unutuş ona bir kıpırtı bahşetti. Bir gölge geziniyordu içinde, bir çocuk mu bir balık mı olduğunu ayırt edemediği bir gölge, belki balık, kendiliğinden balık... Yaşamı çoğaltan, kıyıdaki otları yeşerten, sazlıkları neşelendiren bir balık. Yusufçukları, kelebekleri, sinekkuşlarını çağıran, ince kayıklarla gezinenlere aşk sözleri fısıldayan, durulayan, her şeyi tek tek durulayan bir balık. Gölün yüzüne aşktan sağanaklar yağdı.
7. Sene: Kendiliğinden Balık'ın şarkısını duydunuz mu? Onun destanını çürüyüp tekrar yeşeren sazlıklar yazdı. İçli kamışlar besteledi, göçmen kuşlar uzak diyarlara taşıdı. Bir avuç su, bir dolu yaşam... İşte buradan geldi bu yaşantılar.
Yaşam her gölde, bir gölge gibi beliren o balıkla başlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder