Uzay-zaman düzleminde düşünelim:
Düz bir yatağa tertemiz bir çarşaf serelim. Çarşaf, zamanı simgelesin. Üzerinde hiç kırışıklık -hiç pişmanlık- olmasın. Sonra o sıradışı geceyi yavaşça çarşafın üzerine bırakalım. Göreceksiniz, gece kendi ağırlığınca bir göçük oluşturacak çarşaf üzerinde. Bu göçük etrafındaki tüm sıradan yaşantıları içine çekip yutacak. Sizi birden bire öncesiz ve sonrasız bırakacak. Zaman bükülecek bükülecek ve başkalarına nazaran daha yavaş akacak. Hayatın rutin akışından bir gecelik uzak kalmak, peşi sıra koşturduğunuz zamanı işte böyle aksatacak.
Ne var ki, zaman aksasa bile durmuyor. Bu yüzden, tam da kaldığım yerden, "koşmam gerek yetişmem gerek yazgıma."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder