Uyandı. Perdeyi açtı. Sabah yerinde yoktu. Gökyüzü donuk ve alacalı, bulutlar okunaksızdı. Martı sesleri uzaktan upuzun, karanlık bir şarkı gibi duyuluyordu. Üşüyor muydu? Hayır üşümüyordu. Yatağa oturup etrafına bakındı. Başka kimsecikler yoktu. Duvardaki yapraklı takvim beş sene öncesini gösteriyordu. Beş sene önce, tam da böyle renksiz, sabahsız bir günde, eski bir banliyö treniyle Haydarpaşa'dan Gebze'ye doğru giderken yüzünde aynı değişmez ifadeyle oturmuş, şöyle düşünmüştü: "En iyisi hep böyle yaşamasız. Böyle duvarlardan, kapalı kapılardan geçer gibi. Aynalarda yansımasız."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder