30 Kasım 2017 Perşembe

Mirabeau Köprüsü

"Seine akıyor Mirabeau Köprüsü’nün altından 
Ve şu bizim aşkımız
Olur mu durasın şimdi anımsamadan 
Sevincin geldiğini ancak acının ardından

Çalsana saat insene ey gece 
Günler geçiyor bense hep aynı yerde

Yüz yüze duralım böyle elin elimde kalsın 
Ve aksın dursun 
Sonsuz bakışlar dalgalar yorgun argın 
Köprüsü altından kollarımızın

Çalsana saat insene ey gece 
Günler geçiyor bense hep aynı yerde

Aşklar akıp gidiyor şu akarsu gibi 
Akıp gidiyor aşklar 
Hayat öyle durgun öyle yavaş ki 
Ve umut nasıl zorlu nasıl depdeli

Çalsana saat insene ey gece 
Günler geçiyor bense hep aynı yerde"

Guillaume APOLLINAIRE 
Çeviri: Cemal SÜREYA

Leos Carax-Köprü Üstü Aşıkları

1 Eylül 2017 Cuma

"İşittim: boş bir vadiye rüzgar geliyor. Vadi rüzgarla önceden anlaşmamış, ama rüzgar kendiliğinden geliyor. Dağlar ağaçlarla önceden anlaşmamışlar ama ağaçlar kendiliklerinden büyüyorlar. 
Bunun gibi, saadeti insan arayamaz; fazilet tam ise, o kendiliğinden gelir. Şan'ın da peşinde koşulamıyor, ama insanlar yüzlerini birine çevirdiği vakit, şan da ona kendiliğinden geliyor."

-Liu Ci, Çin Denemeleri
"man is in love and loves what vanishes / what more is there to say?"

-William Butler Yeats


23 Ağustos 2017 Çarşamba




 "je ne suis pas de ceux qui meurent de chagrin."

27 Temmuz 2017 Perşembe

Dilediğimiz zaman makine dişlilerinden, saat çarklarından, kendi balçığında çırpınıp duran insan uğultularından kaçabilir, kuruyan büzüşen yaprakları ezer gibi, şehrin gürültüsünü ezebiliriz çıplak ayaklarımızla. Üstelik bunu insan eli, insan nefesi değmiş bütün yapıtlardan başka, çok katıksız, çok kendine has bir şeyle yapabiliriz: müzikle!

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Müzik dinlemeye daima hissiz, koşulsuz, bomboş bir levha gibi başlarım çünkü ruh durumunu belirleyen müziğe inanırım. 

28 Ocak 2017 Cumartesi


“Einmal ist keinmal.” diyor Tomas kendi kendine. Sadece bir kere olan şey, diyor Alman özdeyişi, hiç olmamış sayılır. Yaşanacak bir tek hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez."

Şehir kaleiçlerine sığarken. Surların içi tekin, evler ahşap, geceler uzun, hayat pek anlamlı, insan daha bir insanken. Vaktin nice olduğunu ağaçların uzayıp kısalan gölgelerinden ya da kedilerin gözlerinden anlarken. Sahi öyleyken nasıldın?

Ankara, mon amour! Şimdilerde senin için tekinsiz ve ruhsuz diyorlar. Orhan Veli'nin ölümü senin sokaklarından birinde düştüğü bir belediye çukurunda bulmasından mıdır, yoksa burada herkesin ansızın benzer bir akıbete uğrayabileceği korkusundan mı, bilemiyorum. Ama lütfen onlara henüz atmakta olan bir kalbin olduğunu hatırlat. Hiç de ruhsuz olmadığını, Mehmet Akif'i, Tanpınar'ı, Cahit Sıtkı'yı, Oktay Rıfat'ı, Melih Cevdet'i, Cemal Süreya'yı, Metin Altıok'u, Vüs'at O. Bener'i ve daha nicelerini kalbinde nasıl ağırladığını hatırlat. Nasıl iyi kalpli bir üvey ana olduğunu hatırlat.



4 Ocak 2017 Çarşamba

Ahmet Haşim, en güzel ve en dinlendirici uykularını sinemanın ipek yastıklar gibi başın arkasına yığılan yumuşak karanlığına borçlu olduğunu, yani sinemada uyumaktan epey hoşlandığını söylerken diğer taraftan şöyle şahane bir tespitte bulunuyor:

"Sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde, bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk safdilliğini ve kolayca aldanış kabiliyetini ikame etmesidir."

Haşim izlediği o filmlerin yarısında uyuyakalmasaydı daha ne muazzam film kritiklerinde bulunacaktı kim bilir.