15 Ekim 2018 Pazartesi

Şimdiye dek Roland Barthes'ın birçok yazısını okudum. Ama beni en çok etkileyenlerden biri (belki de kendi yazınının bir sınır metni olduğu için) Kış Bahçesi Fotoğrafı ismiyle anlattığı o itiraflar dizisi oldu. Camera Lucida'nın ikinci bölümünde yer alıyordu bahsettiğim yazı. Kitabın ön sözünde okuduğum kadarıyla çoğu, Barthes'ın ölümüne yakın bir zamanda yazdığı yazılardı ve sanıyorum bana tesir eden şeylerden ilki onun daimi bir varsayan olarak salt bir gerçeklikle yani ölümle yüzleşme biçimiydi. Ölüm, biricik varlığın olanaksız biçimi olarak tam karşısındaydı. Çok sevdiği annesinin ölümünden sonra, onun öldüğü evde tek başına oturmuş (lambanın cılız ışığında kırışan alnının gölgesi çarpık burnuna düşmüş, dudağının ucunda sigarasıyla, evet tam da böyle düşlüyorum onu) birer birer resimlerine bakmıştı. Zaman içinde, geriye doğru taradığı fotoğraflar arasında, annesinin en son, en bitkin düşmüş haliyle çekildiği fotoğrafından başlayarak 1898 yılına kadar gelmiş, onun henüz küçücük bir kızken, erkek kardeşiyle birlikte kış bahçesi adını verdikleri yerde tuhaf bir uyumsuzlukla poz verdiği fotoğrafını görmüştü. Çocukluğun, annenin ve çocuk olan annenin egemen iyi'sine bakmıştı gözünü kırpmadan.

"Küçük kızı inceledim ve sonunda annemi yeniden keşfettim. Yüzünün farklılığı, ellerinin nahif tavrı, kendini ne öne çıkararak, ne de saklayarak uysalca aldığı yeri ve son olarak O'nu tıpkı İyi ile Kötü gibi büyümüş rolü oynayıp aptalca sırıtan güzel çocuktan ayıran yüz anlatımı - tüm bunlar egemen bir günahsızlığın (bu sözcüğü etimolojisine göre, yani "zarar vermem" olarak alırsak) biçimini oluşturuyor, fotoğrafik pozu O'nun yine de tüm yaşamı boyunca sürdürdüğü o savunulmaz paradoksa dönüştürüyordu: bir yumuşaklığın savunulması. Bu küçük kızın görüntüsünde O'nun kimseden miras almadığı ve O'nun varlığını bir anda ve sonsuza dek biçimlendiren nezaketi görüyordum..."

Roland Barthes, kalbin ağına düşmesinler diye alışkın olduğu o dilin (göstergebilimin) bütün teçhizatıyla donatmış düşüncelerini yazı boyunca. Yine de yas, en iyi, eşyanın huzurunda tutuluyor. Başka başka fotoğraflarda rastlıyor o eşyalara; fildişi bir pudra kutusu (kapağının çıkardığı o sesten ne denli hoşnut olduğunu da ekliyor) kesme kristal bir şişe, alçak bir iskemle, büyük çantalar... Bunların her biri, yavaş yavaş zihnin kabuğundan sızarak gerçek bir kederi, içine tüm varlığıyla düşmek istediği anne özlemini besliyor. Yeryüzünde onu ilk kez kucaklayan kolların yokluğu. Öze (raison d'être) ulaşmak arzusuyla tırmanmak ve göremeden aşağı inmek. Sisifus gibi hep yeniden başlamak... O gün, başlamayı reddettiği yerde, annesinin o kış bahçesindeki haline bakıp "bundan sonra toptan ve diyalektik dışı ölümümü beklemekten başka yapacağım bir şey kalmamıştı" derken kapıldığı yeis onu annesinin ölümünden tam üç yıl sonra kendi ölümüne götürecekti. 

"Kış bahçesi fotoğrafını bulmadan kısa süre önce annem zayıf, ama çok zayıf düşmüştü. Ben O'nun zayıflığını yaşadım (güç dünyasına katılmak, akşamları dışarı çıkmak olanaksızdı benim için; toplumsal yaşam beni korkutuyordu.) Hastalığı sırasında O'na baktım, içmesi daha kolay olduğu için sevdiği çay tasını tuttum O'na; O benim küçük kızım olmuş, ilk fotoğrafındaki asıl kızla bütünleşmişti. Brecht'te hayran olduğum bir dönüşümle anneyi (politik olarak) eğiten çocuktur; ama ben annemi hiç eğitmedim, O'nu hiç başka bir şeye dönüştürmedim; bir bakıma O'nunla hiç "konuşmadım" O'nun için O'nun karşısında hiç "nutuk çekmedim"; biz birbirimize o türden hiçbir şey söylemez, dilin uçarı önemsizliğinin ve havada asılı kalan görüntülerin, aşkın asıl mekanı ve müziği olması gerektiğini düşünürdük. En sonunda O'nu kendi kadar güçlü olan iç kanunum ve kız çocuğum olarak yaşamıştım. Benim Ölüm'ü çözümleme yolum buydu. Bunca filozofun söylediği gibi Ölüm ırkın acı zaferiyse, tikel tümelin doyumu için ölüyorsa, birey kendinden öte bir şey olarak üredikten sonra ölüyor ve böylece kendini yadsıyor ve aşıyorsa, o zaman döl vermeyen ben, en hasta anında annemi dünyaya getirmiştim."


(devam edecek...)


Barthes ve annesi, Henriette.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder