Kalabalık geçen bir akşamın sonunda herkes birer birer çekip gidince, şarkıda diyor ya hani, "el ayak çekilince" baş başa kalan yorgun bir çift gibi bakışırız evle. Nasıl da dağılmışız. Giderken en çok kimin bıraktığını bilemediğim o ağır boşluk, kıvamlı sessizlik kulaklarımda uğuldar. Perdelerin kıpırtıları durur. Duvarlarda gölgeler silinir. Yer yer çukurlaşan koltuklar usulca kabarır, eski haline döner. Bir eşi muhtemelen başka odada kalan o malum terlik ilişir gözüme -bir adımını salona, diğer adımını mutfağa atan koca bir dev ağırlamışım sanki- Kalabalıktan pek de hoşlanmayan kitapların nihayet renkleri canlanır, yazıları irileşir, hepsi birer birer kendi hikayesini fısıldar. Kahramanlar, avizenin tavana yaydığı turuncu ışık çemberinde tatlı tatlı oynaşır. Ev yine oda oda kendini doğurur. Başka kokular, başka sesler silinir.
Ve biz, baş başa kalan yorgun çift, kimsecikler yokken nasıl yapıyorsak işte öyle onarırız birbirimizi. Gerçeğin tam kalbinde, yine ve daima kendi kendimize...
Ve biz, baş başa kalan yorgun çift, kimsecikler yokken nasıl yapıyorsak işte öyle onarırız birbirimizi. Gerçeğin tam kalbinde, yine ve daima kendi kendimize...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder