7 Ekim 2015 Çarşamba

The Disappearance of Eleanor Rigby: Them'i izliyordum. Filmin sonlarına doğru "Bir keresinde seni okyanusta kaybetmiştim" dedi babası, Eleanor'a. Bu cümleyi işitir işitmez başımın yukarısında kocaman, sisli bir düşünce bulutu toplandı. Şimdi buraya o bulutun içindekileri yazacağım, çünkü burası bunun için var.

Her ne kadar anne-baba nutuklarını dinlemek bir yerden sonra sıkıcı gelse de, ikisinden biri böyle bir cümle kurduğunda hemen kulak kesilirim. "Bir keresinde Bursa'da kaybolmuştun.", "Bir keresinde seni misafirlikte unutup eve gelmiştik." Böyle cümleler, gittikçe farkına daha fazla vardığım hayatımdaki o karanlık noktaları aydınlatacak, flu resimleri, karıncalı görüntüleri, cızırtılı sesleri pürüzsüz hale getirecek sihirli cümleler gibi gelir bana. Kendi başlangıcını, uzak-yakın geçmişini senin yerine hatırlayan anne ve babandan ya da başkalarından duyacağın birkaç sihirli cümleyle şimdiyi ve yarını yorumlamak istersin. -demek ben o yüzden misafirlikten hoşlanmıyorum. demek o yüzden her defasında Bursa'da kaybolacakmış hissine kapılıyorum.-

Tek yaptığımız bu aslında. Yaşarken o yaşamın bir çoğunu da gözden kaçırıyoruz. Birileriyle yakınlık kuruyoruz çünkü gözden kaçırdığımız şeyleri çoğu kez onlar yakalıyor. Eksik parçalarımızın hep başka ellerde olduğu gerçeği... Birine olan yakınlığımız, ondaki eksik parçamızın büyüklüğüyle doğru orantılı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder