18 Mayıs 2020 Pazartesi

Rahmet ve gazap. Sığınma ve sakınma bilinci. Ehl-i tarîk, değil açıkça zulmetmek, rahmetin insanda vecde sebep olup haddinden fazla taşması yani onunla taşkınlık edilmesi halinde dahi dest-i kudretten (kudret elinden) tabânce yenileceğini iyi biliyordu. Cemal dairesi, nasıl ki orayı dileyen herkese açıksa, Celal dairesi de sakınılmadan edilmiş her sözün, tavrın, eylemin ardından -iltimas geçilmeksizin- herkese açılabilir. Kendi iyiliğinden/haklılığından fazlaca emin olmakla bile insan, netice-i lütfa eremeyebilir. Erse bile geç erebilir. İsmail Hakkı Bursevi, "rahmet"in iki yüzünden söz açar Kitabü'n Netice'sinde. İnsana geçiçi olarak verilen "mühlet", suret-i rahmettir, der. Rahmetin sureti, mühlet yitirilir yitirilmez hemen arkasından gelen gazap ile kendini gösterir. Emin olduğun iyi hâl, elinden çekip alınabilir. Haklılığından eser kalmaz. Hem zaten insanda "nefs" oldukça, yani insan istemeyi, isteklerinde aşırıya gitmeyi sürdürdükçe gazaptan tam anlamıyla halâs olmaz. Hakikat-i rahmette ise âsâr-ı gazaptan asla eser olmaz, diye ekler Bursevi. Neticede insanız. Hakikat-i rahmetten yana garantimiz yok fakat ümidimiz olmalı. O ümit ki, insan ne onunla emin olup aşırıya gidebilir ne de kalkıp başkasının nefsini kurcalayabilir. Bir dua: "Allah'ım kalbime bitişecek bir iman ve ardından küfür gelmeyen bir yâkin dilerim." İstiyoruz, talep ediyoruz ama ardından inkar, aşırılık, gaflet gelmeyecek bir ilim için korku ve titremeyle yakarabiliyor muyuz? 

Bugün bu kadim bilgilerin, önceyi ve sonrayı kuşatan kutsallığın bize tesir etmemesinde en büyük engel, sanıyorum, rahmetin suretiyle meşgul olmamızdan ileri geliyor. Daima sınandığımızı ve daima sınanacağımızı unutuyoruz. Mühlet azalıyor. Müddet-i ömr'den gidiyor. Kırgınlıktan bahsediyoruz ama kalplerimiz büsbütün, kaskatı. İçlerinde ucb ve hodbînlik eseri var. Kırgınlık nedir. Kalp gerçekte nasıl incinir. Ve o incinmiş kalpler nasıl onarılır? Onun da bilgisi mevcut: "Ben, kalbi benim için kırılmış olanların (münkesiretü'l gulûb) yanındayım."

Ah, bu kadar bilip yine de belleyememek ne kötü...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder